Türkiye ve Çin’den iş dünyası temsilcileri, “tedarik zincirlerinde işbirliğini” ele aldı
12 mins read

Türkiye ve Çin’den iş dünyası temsilcileri, “tedarik zincirlerinde işbirliğini” ele aldı

Türkiye ve Çin iş dünyası temsilcileri, Pekin’de düzenlenen 2. Türkiye-Çin İş Konferansı’nda iki ülkenin sürdürülebilir ekonomik işbirliği ve dengeli bir ticaret için küresel üretim ve tedarik zincirleri içindeki bağların nasıl geliştirilebileceğini masaya yatırdı.

Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK), Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve Çin Uluslararası Ticareti Destekleme Konseyi (CCPIT) ortaklığında gerçekleştirilen konferansta, “Küresel Tedarik Zincirleri ve Türkiye-Çin İşbirliği” başlıklı bir panel gerçekleştirildi.

Panelde aralarında Beko, Çimtaş, Softech ile ZTE, FiberHome ve Çin Kömür Grubu’nun olduğu 3 Türk ve 3 Çinli şirketin temsilcileri, ikili ticaret, üretim ve tedarik zincirlerine ilişkin görüşlerini dile getirdi.

Beko Çin Pazarlama ve Ürün Direktörü Onur Türkmen, paneldeki konuşmasında, Çin ekonomisinin yıllar içinde hızla büyüyerek emek yoğunluklu üretimden teknoloji yoğunluklu üretime geçtiğini ve yüksek teknoloji ürünlerinin üretebilen bir merkez haline geldiğini belirtti.

Ülkede aynı zamanda tüketimin de artmaya başladığına, müşterinin yüksek nitelikli ürünlere talebinin yükseldiğine işaret eden Türkmen, “Çin’de orta sınıfın 2025 yılına dek 700 milyona ulaşması bekleniyor. Bu nüfus ülke olsaydı dünyanın en büyük üçüncü ülkesi olurdu.” dedi.

Türkmen, Türkiye’nin Çin ile ihracatının yıllık 3,2 milyar dolar olduğunu ve toplam ihracatın yüzde 1,3’üne denk gelen bu rakamın çok cüzi bir düzeyde kaldığını belirtti. Bununla birlikte söz konusu rakamların aslında bir potansiyele işaret ettiğini kaydeden Türkmen, Türk şirketlerinin Çin’e yönelmeyi sürdürmesi gerektiğini ifade etti.

“Hangi Çin’e gireceksiniz?”

Çin pazarına giren şirketlerin ülkenin şartlarını iyi anlamaları gerektiğini vurgulayan Onur Türkmen, “Çin’e gireceğiz, tamam ama hangi Çin’e gireceğiniz de önemli. Şu an burada (Pekin) hava eksi 5 derece. Biraz daha kuzeye çıkarsanız Harbin’de buz festivali başlayacak, eksi 30 derece. Dört saat güneye uçarsanız Haynan’da güneşlenebilirsiniz, tropikal iklim… Bu yüzden Çin’in neresine ve hangi iklimde mal sattığınız çok önemli.” ifadelerini kullandı.

Türkmen, dünya e-ticaret pazarının yüzde 54’ünün Çin’de olduğunu, bunun çok önemli bir fırsat penceresi yarattığını vurgulayarak, “Eskiden Çin’e giren firmalar ‘Biz burada ürünümüzü nasıl satacağız, kanala nasıl ulaşacağız’ derdi. Çekinceler vardı. T-Mall, Pinduoduo ve Jing Dong gibi e-ticaret platformlarıyla doğrudan çalışabiliyorsunuz. Ayrıca bu platformlarla çalışabilmek için size aracılık eden firmalar var. Lojistik artık çok daha kolay ve şeffaf, ödeme sistemleri de dijital. Tedarik zincirinizde bir açıklık var.” değerlendirmesinde bulundu.

Çin’deki tüketim trendlerini izlemenin çok önemli olduğunu ve bunun Türkiye’ye yeni fırsat penceresi açabileceğine inandığını belirten Türkmen sözlerini şöyle sürdürdü:

“Örneğin gıda. Çin’in 2022’deki tarım ürünleri ithalatı 98,2 milyar dolar ve bu pazar hızla büyüyor. Bu yıl ‘Bekarlar Günü’ olarak adlandırılan ‘11.11’ alışveriş festivali dönemindeki tüketici harcamalarında yiyecek-içecek sektörü büyüyen pazarlar arasındaydı. İlk 9 ayda Çin pazarı yüzde 5 büyümesinde karşın yiyecek-içecek sektörü yüzde 19 büyüdü. Türkiye gibi dünyanın en büyük 10 tarım üretici arasında yer alan bir ülkenin burada çok büyük şansı olduğunu düşünüyorum.”

Otomotiv ve yeşil enerji

Türkmen, Türkiye ve Çin’in, otomotive ve yeşil enerji donanımları gibi her iki ülkenin de üretim kabiliyetine sahip olduğu alanlarda sanayi ve tedarik zincirlerinde işbirliğine gidebileceğine işaret ederek şunları kaydetti:

“Otomotivde şu an Çin’in 45 milyon araçlık üretim kapasitesi var hatta ekstra vardiyaları da eklediğiniz zaman üretim kapasitesi 50 milyonu bulunuyor. İç pazardaki talep ise 25-26 milyon civarında, buna ilave olarak 5-6 milyonluk bir ihracat yapıyorlar, şu an dünyanın en büyük ihracatçısı konumundalar. Türkiye ise Avrupa’nın en büyük otomotiv merkezlerinden biri. Yılda 1,3 milyon otomobil üretiyoruz. İnanıyorum ki Çinli firmalar bu fazla kapasiteyi Çin’de kurmak yerine Avrupa’nın hemen yanı başındaki Türkiye’de bu yatırımı yaparsalar, hem iş yapma hem de markalı olarak dünyaya açılmak için büyük bir şans elde ederler.”

Benzer bir işbirliğinin, yenilenebilir enerji donanımlarının üretiminin de gerçekleşebileceğine dikkati çeken Türkmen, Çin’in dünyadaki güneş panellerinin yüzde 80’ini, rüzgar türbinlerinin yüzde 60’ını ürettiğini, Türkiye’nin de Avrupa’nın en büyük güneş paneli üreticisi olduğunu hatırlatarak, Çinli firmaların bilgi ve teknoloji transferiyle Türk firmalarıyla kuracağı ortaklıkların markalı olarak dünya pazarlarına açılmak için büyük fırsat sunduğunu kaydetti.

Yerelleştirilmiş tedarik zinciri

Türkiye’de telekomünikasyon altyapısı alanında faaliyet gösteren Çinli ZTE Türkiye’nin Teknoloji Koordinatörü (CTO) Gu Şinyu da Çin ile Türkiye tedarik zinciri sistemini optimize etmenin temel noktasının yerelleştirilmiş yönetimi güçlendirmek olduğunu vurguladı.

Yerelleştirilmiş bir tedarik zincirinin uluslararası zincirlere bağımlılığın azaltılması ve küresel olayların neden olduğu iletim kesintileri ve istikrarsızlığın yol açacağı risklerin azaltılmasına yardımcı olabileceğinin altını çizen Gu, “Çin ve Türkiye, arasındaki daha istikrarlı ve esnek bir tedarik zinciri oluşturulması, üretimin öngörülemeyen koşullar altında sürdürülmesine katkı sağlayabilir.” dedi.

Gu, üretim ve tedarikin yerelleştirilmesinin, şirketlerin üretim planlarını hızlı şekilde uyarlamasına ve pazardaki talebi daha esnek şekilde karşılamasına olanak tanıyacağını belirterek, “Çin ve Türkiye pazardaki değişimlere daha iyi uyum sağlamak, stok baskısının azaltmak ve üretim verimliliğini artırmak için ortaklaşa hızlı tepki veren yerel üretim üsleri kurabilir. Bu aynı zamanda teknoloji ve deneyim paylaşımıyla üretim kapasitesi ve inovasyon kabiliyetinin ortaklaşa gelişmesine katkı sağlayabilir.” ifadelerini kullandı.

ZTE Türkiye’nin 2017’de NETAŞ’ı satın aldığında, Türk şirketi ile verimli bir satış ve servis ekibi kurduğunu, Türk tarafıyla işbirliğinde insan sermayesini koruduğunu vurgulayan Gu, şirketin sabit şebeke ve hücre şebekesi yapımında Türk Telekom ve Turkcell ile ortaklaşa birçok proje gerçekleştirdiğini, 5G baz istasyonlarından mikro uydulara kadar pek çok alanda işbirliklerine girdiğini belirtti.

Ham madde tedariki ve lojistik güç

Çimtaş’ın Ningbo şehrindeki çelik üretim tesisinin Genel Müdürü Emrah Erçen de 2002’de kurulan firmanın Çin’de yerleşik ilk yüzde 100 yerli üretim yapan Türk sanayi tesisi olduğunu belirtti.

Ülkelerin küresel üretim merkezi olmasına etki eden faktörlerin başında nüfus güçlerinin geldiğine dikkati çeken Erçen, büyük nüfusun imalata faydasının yanında büyük bir pazar oluşturduğunu vurguladı.

Erçen, Çin’in Türkiye’nin yaklaşık 12 katı yüzölçümüne, 16 katı nüfusa sahip olduğunu, buna karşın Türkiye’nin de Avrupa’nın en kalabalık ve en genç nüfusa sahip ülkesi olma avantajını taşıdığını ifade etti.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin yüzde 20’sine denk gelen 85 milyon nüfusuyla bölgenin en büyük tüketim pazarı olmaya aday konumunda bulunduğunu dile getiren Erçen, Gümrük Birliği sayesinde Avrupa ile gümrük ve vergi muafiyetiyle ticaret yapabildiği için “avantajlı olarak yatırım yapılabilir konumda” olduğuna dikkati çekti.

Türkiye’nin tarihteki büyük atılımlarına bakıldığında, bunun lojistik kuvvetle gerçekleştirildiğinin görüleceğine işaret eden Erçen, “Türkiye, sahip olduğu kalifiye iş gücü ve üretim kalitesine rağmen ham madde konusunda gereksinimleri bulunan bir ülkedir. Çin’in ham madde tedariki alanında yapacağı işbirliği, bu darboğazın aşılarak Türkiye’nin üretim merkezi haline gelmesi açısından bir fırsattır. Türk endüstrisi, Çin ile stratejik işbirliği geliştirebilir ve uluslararası tedarik zincirine katkıda bulunabilir.” diye konuştu.

“Türkiye-Çin ticaret ChatGPT’si oluşturabiliriz”

İş Bankası iştiraki Softech Asya’nın Üst Yöneticisi (CEO) Doruk Keser ise grubun ABD Silikon Vadisi’nde başlattığı inovasyon ofisi girişimini Şanghay ve Singapur’da kurdukları ofislerle Asya’ya taşıdıklarını, firmanın amacının, Asya’daki teknolojileri Türk ortaklarıyla tanıştırmak, bunların entegrasyonu ve inovasyonunda rol oynamak olduğunu ifade etti.

DEİK ve TÜSİAD’ın bu yılın mart ayında yayımladığı iş anketinin sonuçlarına işaret eden Keser, ankete katılanların başta nakliye maliyetlerinden kaynaklanan lojistik problemleri olmak üzere yasal düzenlemeler, dil uyumsuzluğu, mevzuat sorunları ve finansman sorunlarını en önemli engeller olarak saydığına dikkati çekti.

Çin ile Türkiye arasındaki ticari sorunların başlıca sebebinin ikili ticaretteki dengesizlik olduğunu, ticaret açığının Türkiye aleyhine büyüyerek sürdüğünü, 2023’ün ilk 9 ayında Türkiye’nin Çin’den 34 milyar dolar ithalat yaparken, Çin’e ihracatının ancak 2,3 milyar dolara ulaşabildiğine dikkati çekerek, “Etkili ve anlamlı bir tedarik zinciri kurulmadan teknolojinin işe yaramasını veya bu yapı üzerine kurgulanmasını beklememeliyiz.” dedi.

Keser, Türk şirketlerinin Çin’deki işletme ve tüketici talep endekslerine yeterince dikkat göstermediğini belirleterek, “Burada veriyi ıskalıyoruz. Dijital platformlara daha fazla odaklanmamız gerekiyor.” ifadesini kullandı.

Ticaretteki pürüzleri gidermek için yapay zeka ve büyük veriden yararlanılabileceğinin altını çizen Keser, şu değerlendirmede bulundu:

“ChatGPT benzeri büyük dil modellerini (LLM) şirketlere nasıl açabiliriz diye Çin ile oturup düşünmemiz lazım. Çünkü bunlar jenerik bir zeka zaten sunuyorlar. Bunları kullanarak ticaretteki pürüzleri çözebilecek neler yapabiliriz? Türkiye’nin ve Çin’in ticaret verileri, gümrük mevzuatı, yetkili bakanlıkların sertifikasyon sistemleri, şirketlerin veri tabanları ve ticaret bakanlıklarının veri tabanlarını birleştirerek bir ‘Türkiye-Çin ticaret ChatGPT’si’ oluşturabiliriz, bir yapay zeka büyük veri modeli üzerinde birlikte çalışabilir ve bunu şirketlere yardımcı hale getirebiliriz.”???

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir